Auto-Created-3
08 Şubat 2024 ( 3218 izlenme )
Reklamlar

Işığı yanan evler

ışığı yanan evler

>>>


Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya’ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekardım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer. İlk gece bir eve misafir olmuştum.


 
Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum.


 
Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacıanneye sıkılarak: “Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?” dedim.

Hacıanne: “Evladım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz” dedi. Merak ettim, tekrar sordum:

“Trenden sizin bir yakınınız mı inecek?”

Hacıanne: “Hayır evladım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ışığı yanan bir ev bulsun diye bekliyoruz.”


 
Konya Ovası’nda, ya da bir başka yerinde Türkiye’nin, trenden inen yabancılar için “Işığı yanan evler yerinde hala duruyor mudur?”

***************************


YAPRAK DÖNER HİKAYESİ
Yaşlı bir baba, kuzu etinden imâl edilmiş yaprak döneri çok severmiş. Bu beğenisinden haberdar olan oğlu, bir gün babasını memnun etmek için onu güzel bir lokantaya götürmüş. Sipariş verilmiş, yemekler gelmiş. Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş. Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış. Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş. Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmelerle arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış.


 
Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış. Nihâyet yemek bitmiş ve oğlu, babasını alıp lavaboya götürmüş, elini yüzünü iyice yıkamış, üstünü başını silip temizlemiş, saçını sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış ve ardından da koluna girip dışarı çıkarmış…
Lokantada bulunanların hakâretâmiz bakışları hâlâ onların üzerindeymiş. Hiçbir bakışı umursamayan oğlunun yüzünde ise hep tebessüm varmış. Çünkü babasına en sevdiği yemeği ikram etmenin mutluluğunu yaşamakla birlikte hürmet duymanın huzur veren tesirindeymiş.


 
Oğul yemek parasını ödeyip de lokantadan çıkıyorlarmış ki arkalarından yaşlı bir amca seslenmiş: “Hey evlât! Burada bir şey unutmadın mı?”

Genç adam gayet emin cevap vermiş: “Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum!”

Yaşlı amca, “Hayır evlât, yanılıyorsun! Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun” demiş. Bunun üzerine oğul, ceplerini kontrol etmiş; anahtarını, telefonunu, cüzdanını yoklamış. Hepsi yerli yerindeymiş. Şaşkınlık içinde sormuş: “Ne bırakmış olabilirim?”

“Evlât!” demiş yaşlı adam, “Sen burada her evlât için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp gidiyorsun”.


 
Bu söz üzerine, yemek yedikleri salona bir sessizlik çöküvermiş. Orada bulunan herkes, kendi durumunu ve babasına nasıl davrandığını düşünmüş. Sessizliğin gerekçesi biraz utanç, biraz da pişmanlıkmış. Bir an hatırlayıvermişler her sıkıntıda babalarına sığındıklarını. “Baba, şunu istiyorum”, “Baba, bana şunu al”, “Baba, şu okulda okumak istiyorum, şu kadar harç gerekiyor”, “Baba, masrafları için şu kadar lâzım”, “Baba, falan şehre gezmeye gitmek istiyorum, para ver” diyerek hep sahip olmak istediklerinden söylenip durduklarını, yokluklara sitem edip şikâyetçi olduklarını hatırlamışlar. Ve hiçbir zaman, “Baba, senin benden bir isteğin var mı?” sorusunu sormadıklarını da…

Önerilen Videolar

Reklamlar

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Abdullah Ağar ABD’nin sinsi planını açıkladı! dolar hızla düştü Suyu Limonlu İçmeniz İçin 10 Sebep! ÖLDÜRÜLDÜLER !