İbretlik Hikaye: Cellat
Eski Çin’de idam mahkumlarının son gecelerini hep birlikte neşe içinde geçirmelerine izin verilirmiş.
Mahkumlar, cellat da aralarında olmak üzere, hep birlikte sabaha kadar şarkılar söyler, en sevdikleri yemekleri yer ve pirinç rakısı kadehlerini peş peşe yuvarlayıp mutlu olurlarmış.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte cellat, ansızın hareketlenip palasını çeker ve hafiften çakırkeyif mahkumların kellesini, tırpanla başak biçer gibi alıverirmiş.
Yine böyle bir infaz ayininde mahkumlar, sabahın ilk ışıklarına kadar pek güzel eğlenmişler, şarkılar söyleyerek yiyip içmişler.
Derken güneşin ilk ışıkları dağların arasından görünmüş. Fakat hiçbir şey olmamış.
Mahkumlardan biri, cellada sormuş: “İnfaz neden gecikti?”
Cellat, “Gecikmedi ki,” demiş.
“Fakat kellelerimiz yerli yerinde duruyor” diye diretmiş mahkum.
“Size öyle geliyor,” demiş cellat, palasına bulaşan kanı göstermiş mahkuma. Dehşete kapılan mahkum, “Nasıl yani?” diye mırıldanmış.
“Ben çok hızlıyımdır,” demiş cellat.
“Ayağa kalktığın anda kellen kucağına düşecek.”
Kıssadan hisse; kelleniz çoktan gitmiş olabilir, ancak siz bunu henüz fark etmemiş olabilirsiniz.
Bir şey olmuş, ama siz olan şeyi henüz idrak edemediğiniz için olmamış gibi davranıyor olabilirsiniz ve kellenizin hâlâ yerinde olduğunu sanıyorsunuz.
Gerçeği anlamanız için ayağa kalkmanız gerekiyor…
Hikaye: Namaz Kılan Asker
Bir asker, namaz kılan (en zor şartlarda bile terk etmeyen) diğer askere sordu: Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz ? Niçin kendini zahmete sokup her gün 5 defa namaz kılıyorsun??
Namaz kılan asker tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterdi:
Şu insan; niçin yanından geçerken toplanıyor selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun. ‘yat’ dese yatıyor ‘kalk’ dese kalkıyorsun? O da senin gibi iki ayağı iki eli ve bir başı olan bir insan değil mi?’
Diğer asker cevap verdi: ’Evet! O da benim gibi bir insan ama rütbesi var omuzun da yıldızı var…’ Namaz kılan askerin cevabı müthişti: ’Ey arkadaş! Sen omuzunda bir tane yıldızı var diye, senin gibi bir insana itaat ediyorsun da ben yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini tespih tanesi gibi kudret eliyle çeviren bir zat’a niçin itaat etmeyeyim? Niçin namaz kılıp emrini yerine getirmeyeyim?’