İKİRCİKLİ OYNUYORLAR
İdlib düğümü çözülebilecek mi?
.
MEHEMT HACET
Gözler, Türkiye, Rusya ve İranlı liderlerin katılımıyla yapılacak olan Tahran zirvesine çevrilmiş durumda.
En fazla da, İdlib’e sıkışıp kalmış 3,5 milyon insanın akıbetini yakından ilgilendiren bir zirve bu.
Bir anlaşma çıkacak mı?
Türkiye’nin uyarılarını Ruslar ve İranlılar kabul edecek mi?
Yoksa, bildiklerini okuyup, daha önce benzerlerine tanıklık ettiğimiz katliamların bir yenisini İdlib’de mi yapacaklar?
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun önceki günkü açıklamalarından da anlaşıldığı üzere, Rusların biraz da bu zirve öncesi baskı oluşturmak için hava saldırılarını başlattığı anlaşılıyor.
Bu saldırılar artarak devam edecek mi?
Yoksa sınırlı bir şekilde tutulup masada ilerleme yoluna mı gidilecek?
Bu soruların hepsinin yanıtı, Tahran zirvesinin sonuçlarına göre belli olacak.
Özünde iki senaryo var aslında.
Birinci senaryo kötü olanı.
Rusya, İran ve Şam rejimi, havadan, karadan ağır bir saldırıyla İdlib savaşını başlatabilirler.
Böyle bir durumun ortaya çıkaracağı sonucun, Astana ittifakının köküne kibrit suyu dökme anlamına geleceği aşikar.
İkincisi, İdlib’e yapılacak saldırıların Halep dahil, Suriye’nin diğer bölgelerine sıçraması ihtimali.
Rusya, İran ve rejimi geri adım atmaya zorlayabilecek fiili faktörlerden bir tanesi de bu zaten.
Ankara’da konuştuğumuz güvenlik yetkilileri, zora zorla, güce güçle karşılık vermek gerekebilir ifadelerini kullanıyorlar.
Nihai amaç masada güçlü hale gelmek ise, bunun yolunun hele hele Suriye özelinde bu şekilde olduğu dile getiriliyor.
İkinci senaryo, Türkiye’nin talepleri doğrultusunda operasyonun sivil halkı ve Türkiye’ye müzahir grupları etkilemeyecek şekilde sınırlı olması.
Masadan böyle bir kararda çıkabilir.
Bu durumda, İdlib’de tutunan ama Türkiye’nin de terör grupları arasına aldığı HTŞ gruplarına yapılacak operasyonlarla yetinilebilir.
BATI YİNE İKİRCİKLİ DAVRANIYOR
Bir başka konu, İdlib meselesinde ses veren Fransa, Almanya gibi Avrupa ülkelerle ABD’den yapılan açıklamalar.
Açıklamalar ilk bakışta muhtemel bir saldırıya karşı çıkıyorlar biçiminde anlaşılsa da, daha detaylı bakınca ikircikli bir tutum ile karşı karşıya olduğumuz görülebiliyor.
En son Fransız yetkililerin dillendirdiği “Kimyasal saldırı olursa gerekeni yaparız” şeklinde özetleyebileceğimiz bir tutum bu.
Bu durumda, konvansiyonel yöntemlerle yapılacak her türlü saldırı, Batı’nın sessiz kalacağı anlamına geliyor.
Daha önce olanda buydu zaten.
Batı’dan gelen İdlib konusunda Türkiye ile senkronize oldukları yönündeki açıklamaları da rahatlatıcı beyanatlar olarak görmek yanlış olacaktır.
Neden derseniz, burada ikinci bir niyet daha var.
O da şu:
Başından itibaren Türkiye’nin biraz da ABD’nin aldatmaları nedeniyle Astana ittifakına yönelmesi, onlar açısından hiçbir zaman arzu edilen bir şey olmadı.
Dolayısıyla Astana ittifakının yara alması, dağılması, zayıflaması gibi seçenekler Avrupa ve ABD’nin Suriye politikasının temel tercihleri arasında yer alıyor.
Türkiye ile aynı noktadayız açıklamalarının arka planında böyle bir temenni halinin olduğunu gözden uzak tutmamak gerekir.
Sonuç itibarıyla Türkiye ile aynı noktadayız diye yansıtılan bu tutumun retorikten ibaret olduğu unutulmamalı.
Suriye’deki gelişmeler her zaman sahadaki duruma, güç dengelerine göre gelişti.
Ruslar, İran ve Şam rejimi bir bedeli olduğunu görmedikleri sürece, İdlib’i bütünüyle ele geçirme fikrinden vaz geçmeyecektir.
Bu bedel, İdlib’e düşecek ateşin başka yerlere de sıçrama ihtimali olabilir.
Astana ittifakının dağılması riski olabilir.
Türkiye Rusya ilişkilerinde ABD’ye karşı oluşturulan, fiilen iki ülkenin de işine gelen manivelanın işlevsiz hale gelmesi anlamına da gelebilir.
Tahran zirvesinden olumlu bir sonuç çıkması da zaten bu üç konuda Rusya’nın fren yapması ile mümkün olacaktır.