Kabir Azabı, Defin Sırasında Yaşanan Korkunç Olay. İzlerken Tüyleriniz Diken Diken Olacak. Sen Bizleri Koru Ya Rabbi.
Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir.
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz, bir sahabenin defni sırasında şöyle buyurdu: Arkadaşınızın üzerinde kabir daraldı. Öyle bir sıkışma oldu ki kaburga kemikleri birbirine karıştı. Eğer bu kabir azabından kurtulacak biri olsaydı bu Sad Bin Ebu Vakkas olurdu. Bu mesele çok önemli çünkü günümüzde kabir sıkıntısı yoktur diyen bir taife var. Bu doğru değildir. Hadis ve ayetlerle kabir sıkıntısının olduğu açıktır. Kur an da, Biz sabah akşam Firavun u ateşe atarız diye ayet-i celile var. Hâlbuki şu anda cennette ve cehennemde kimse yok. Mahkeme-i Kübra dan sonra cennet de, cehennem de ehilleriyle doldurulacak. Firavun için bahsedilen ayet, bizlere kabir azabının hak olduğunu gösteriyor. Bahsettiğimiz hadisin devamında ise Peygamber Efendimiz, Kabir onu sıktı fakat hemen ardından Allah-u Teâlâ onu bu sıkıntıdan süratle kurtardı buyuruyor.
Sad Bin Ebu Vakkas İran fatihidir. Hz. Ömer halife seçildiği zaman, İran boş durmamıştır, şimdi de boş durmadığı gibi. Hz. Ömer halife seçilir seçilmez orduyu toplamış ve meclis olarak kullanılan Mescid-i Nebevi de İran Seferi'ni istişareye açmıştır. Sahabeler ordunun başında halifenin gitmesinin otorite boşluğu doğuracağı için doğru olmayacağını bildirmişler. Bunun üzerine Hz. Ömer, İran Seferi için Sad Bin Ebu Vakkas ı görevlendirmiştir. Sad Bin Ebu Vakkas da İran ı fethetmiş ve Sasani İmparatorluğu na son vermiştir. İran gibi bir devleti fethederek İran fatihi olan, daha hayattayken cennetle müjdelenen bir zat için bile Hazreti Peygamber, Kabir azabından kurtulacak biri olsaydı bu Sad Bin Ebu Vakkas olurdu buyuruyor. O büyük insanlar dahi böyle sıkıntılarla karşılaştıysa, bu herkes kabirde bir darbe alacak demektir. Fakat mümin olanlar bu sıkıntının ardından öyle bir rahata kavuşacaklar ki, kabirleri onlara yeni evlenenlerin ilk gecesi gibi huzurlu gelecek. Allah bizleri kabir azabından muhafaza buyursun. Âmin.
KABİR HAYATINDA RUH VE BEDEN
Kabir cennet bahçelerinden bir bahçedir buyruluyor. Bununla ilgili âlimler değişik görüş bildirmişler. Bazısı Allah'ın kudretinin sonsuz olduğunu ve hakikaten somut olarak kabrin cennet bahçelerinden bir bahçeye dönüşeceğini söylüyor. Bazı âlimler ise burada benzetme yapıldığını ve cennet kadar rahat ve huzurlu bir yer olacağını belirtiyor. İmam-ı Azam, Fıkhî Ekber kitabında sadece ruhun değil bedenin de kabirde işlevi olduğunu belirtiyor. Çünkü İmam-ı Buhari'nin naklettiği bahsi geçen hadiste kemiklerin birbirine geçmesi anlatılıyor. Kemiklerin birbirine geçmesi maddi bir olaydır. Bu da insanın ruh ve bedenin tam olarak kabir hayatını yaşayacağı anlamına geliyor. Tabi kabir hayatını dünya gibi düşünmemek lazımdır. Orası farklı bir boyutta yaşanan bir yer
KABİR AZABININ SÜRESİ
Kabir azabından hemen kurtulan Müslüman, ameli düzgün sağlam Müslüman dır. Fakat amelen fasık olan yani amelini yapmayan, namaz kılmayan, oruç tutmayan, zekât vermeyen veya savsaklayanın kabir azabı uzun sürer. Ama kâfir olmadığı için uzun bir süre sonra kurtulur. Kâfirin ise kabir azabı devam eder. Kâfirin kabri de cehennem çukurlarından bir çukur olur. Yani mümin kabir azabından anında kurtulacaktır. Fasık Müslüman ise günahı kadar azaba uğrayacaktır. Kâfir ise kıyamete kadar bu sıkıntıyı çekecektir. Ehlisünnet âlimleri bu mesele için böyle bir izahat yapmışlar.
AZAPTAN KURTULMAK İÇİN
Hadis ve ayetlerle sabit olduğu üzere kabir azabı böyle çetin ise kurtulmak için ne yapmak gerekir Tirmizi de geçen bir hadis-i şerifte, Öleceğinizi ve kabir azabını sık sık hatırlayın buyuruyor. Çünkü ölümü sık hatırlayan birisi dünyanın sefahatine dalmaz. Attığı adıma dikkat eder. Bir gün Peygamber Efendimize birisi, Ya Resulullah, en güzel Müslümanlık hangisidir diye sormuş. Efendimiz de, İnsanlara yemek yediren, tanıdığı tanımadığı her Müslüman a selam veren buyuruyor. Sünnetin bizlere öğrettiği: Müslümanlar ile beraber olmanız ve ölümü sıkça hatırlamanız sizleri kabir azabından korur.
Peygamberimiz (s.a.v.) ümmetini uyararak şöyle haber veriyordu: "İleride kabir azabını inkâr edecek gruplar olacak. Onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar."
Bu nedenle de İslam akaid âlimleri kabir azabını ve şefaati inkâr eden grupları inançta sapık ve yoldan çıkmış mezhepler olarak nitelendirirler.
Kabir azabının varlığına Kuran-ı Kerim'de deliller vardır: Bu konudaki en açık delillerden birisi firavun ailesinin uğradığı azabı anlatan ayettir: "Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet günü de, Firavun'un adamlarını en çetinine sokunuz denilir." (Mümin, 46) Bu ayeti kerime kabir azabının şu anda olduğunu gösteriyor. Çünkü ayet, kıyametteki azaptan önce firavun ve avanesinin şu anda sabah ve akşam azaba uğratıldığını gösteriyor.
Kabir azaplarını anlatan hadisler birçok kanaldan bizlere ulaşmış ve reddedilemez bir orana ulaşmıştır. Sahih hadislerdir.
Bu hadislerde en bariz olarak göze çarpan husus; Hz. Peygamber'in (s.a. v.) birçok duasının içinde "kabir azabından sana sığınırım" cümlesini kullanmış olmasıdır.
Kabir azabından bahseden dualardan birisi şöyledir: Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor; Peygamberimiz şu cümlelerle dua ederdi: "Allahım! Cehennem ateşinin fitnesinden, cehennem azabının fitnesinden, kabir fitnesinden, kabir azabından, zenginlik fitnesinden, şerrinden, fakirlik fitnesinin şerrinden ve Deccali Mesih'in (bir gözü kör olan ve kıyamet belirtisi olan deccal kastediliyor) fitnesinden şerrinden sana sığınırım. Allahım! Günahımı kar ve dolu suyu ile yıka. Ve beyaz elbiseyi kirden temizler gibi kalbimi hatalardan arındır. Benimle hatalarımın arasını da doğu ile batının arasını uzaklaştırdığın gibi uzak kıl.
Allah'ım! Tembellikten bunaklık derecesinde yaşlılıktan, günahtan ve borçluluktan sana sığınırım." (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, İbn Mace, Dua, hd: 3838: 3840)
Hz. Osman mezar başında ağlardı
Sahabe kabir azabının farkındaydı. Çünkü onlar Hz. Peygamber'i (s.a.v.) sürekli dinliyor ve O'nun neyi önemsediğini iyi biliyorlardı. Kabir azabının dehşetini ve kabirdeki manzaranın ne kadar ürkütücü olduğunu Hz. Peygamber (s.a.v.) efendimizden duydukları için kabir başında oturduklarında uzun uzun ağlarlardı. O günleri düşünüp Yüce Rabbin engin affına sığınırlardı. Bu hususta Hz. Osman'ın bize ilettiği örnek ders verici mahiyettedir:
Hz. Osman mezar başında durduğu zaman sakalını (gözyaşlarıyla) ıslatıncaya kadar ağlardı. Bu nedenle kendisine "sen cenneti ve cehennemi anıyorsun. Ağlamıyorsun da bundan -kabir korkusundan- dolayı ağlıyorsun" denildi. Hz. Osman şöyle dedi: "Peygamberimiz (s.a.v.) mezar hakkında şöyle buyurdu: 'Muhakkak mezar, ahret konaklarının ilkidir. Eğer ölü, onun azabından kurtulursa ondan sonraki konaklar ondan kolay olur. Şayet ölü onun (kabrin) azabından kurtulmazsa, ondan sonraki konaklar (yani mahşer yeri) ondan şiddetli olur.
Ben mezar kadar korkunç hiçbir feci manzara görmedim. (İbn Mace, Zühd, hd: 4267)
***
Kabir azabının sebepleri nelerdir?
Kabir bir ara âlemdir. Dünya ile ahret arasındaki geçiş istasyonudur. Oradakiler ya azap görürler ya da nimet içinde olurlar. Veyahut boşlukta, hiçbir şeyi hissetmeden dururlar. Ne kadar duracakları, azabın veya nimetin ne kadar devam edeceğini sadece Allah bilir.
Kabirdeki azap veya nimet elbette ki ahretteki azap ve nimetin yanında çok hafiftir. Ancak her halükârda ahrete bir aracıdır. Ve ahretteki hâlâ bir göstergedir.
Kabirdekiler Yüce Allah'ı tanıyorlarsa ve emirlerine uyuyorlarsa halleri iyi olur. Tersi ise halleri kötü olur. Bu âlemdeki azabın sebebi şöyle sıralanabilir:
1- Allah'a şirk koşmak.
2- Münafıklık yapmak. İki yüzlü davranmak.
3- Yalan söylemek, yalan yemin etmek.
4- Farz namazlardan ve Kuran'dan uzak olmak.
5- Zina etmek.
6- Haram para yemek.
7- Temizliğine dikkat etmemek.
8- İnsanlar arasında söz taşımak. Dedikodu yapmak.
9- İnsanları küçük görmek. Kibirli olmak.
10- İnsanların ayıbını aramak, gizli hallerini ortaya koymak ve eziyet etmek.
11- Kamunun malını çalmak.
12- Cinsel yönden dinin çirkin gördüğü ilişkiler -çarpık ve sapkın- içinde olmak.
13- Hırsızlık yapmak.
Bütün bu saydıklarımız değişik hadislerde kabir azabının sebepleri olarak sayılmıştır. Elbette ki azabın sebebi sadece bunlar değildir. Ama bunların azabın sebebi olduğu kesindir.
***
Kabir azabı kalıcı mı, geçici mi?
Bazı insanlar için kabir azabı dirilinceye -kıyamete kadar- devam eder. Bazıları için ise, kıyamet surunun üfürülmesinden itibaren -yani kıyametin kopmasından sonra- yeniden dirilmenin olacağı ahrete kadar azap olmayacaktır.
Bazı kişilerin azabı yaşayanların verdiği sadaka, dua, hac sevabı, Kuran okuma gibi iyiliklerle kaldırılır veya hafifletilir.
Bazı insanlara azap görseldir, hakikatte değildir. Mesela, mezarından ahrette geçireceği cehenneme bakıp durur. Bazı kişiler için de nimet görseldir. Ahrette geçireceği cennette kabrinden sabah-akşam bakıp sevinir. Bazı insanların mezarı cennetten bir bahçeye döner. Bazılarının mezarı ise cehennemden bir çukura dönüşür.
***
Sakın mezarlar seni aldatmasın
Sabit el-Bünnani anlatıyor: Bir defasında kabristanda yürüyordum. Aniden arkamdan bir ses duydum. İşittiğim ses bana şöyle diyordu:
Ey Sabit! Mezarların ve mezardakilerin böyle sakin durmaları seni sakın aldatmasın. Sen bir bilsen; bu mezarların içinde nice kederler ve ıstıraplar vardır." Sabit diyor ki, arkama döndüm ve baktım ama kimseyi göremedim.
Sabit'in duyduğu doğruydu. Mezardakilerin bir dili olsa, konuşmalarına bir müsaade edilse kim bilir bizlere neler anlatacaklar. Kim bilir neler haykıracaklar biz yanıldık bari siz yanılmayın diyecekler! Bizim hatalarımızı işlemeyin. Biz Allah için yaptıklarımızın karşılığını gördük. Meğer gerisi boş ve yalanmış mı diyecekler? Kim bilir!
***
Kefen soyguncusu neden tövbe etti?
İbn Ebii'd-dünya anlatıyor: Ölülerin mezarlarını açıp kefenlerini ve altın dişlerini soyan bir adam tövbe eder. Bu adam zamanının âlimlerinden birine giderek tövbesinin gerekçesini anlatır. Ve şöyle der: Ben gündüz gömülen bazı ölülerin mezarını açtım. Onların mezarda kıbleden ters yöne döndürüldüklerini gördüm. Bu beni fazlasıyla ürküttü. Bunun sebebi ne olabilir.
Bu sorunun cevabı için zamanın büyük âlimlerinden İmam Evzai'ye mektup yazılır ve durum sorulur.
İmam Evzai şu cevabı verir: Eğer sana bunları anlatan o adam niyetinde samimi olur ve Allah onun sadık olduğuna karar verirse tövbesi kabul olur. O adamın kıbleden çevrilmiş insanlar hakkındaki sözlerine gelince, Onlar Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yolunu terk etmiş olarak ölmüş insanların halidir.
İbn Ebii'd-dünya'nın anlattığı bu olay belki de milyonda bir görülebilecek garip hallerden biridir. Ama biliyoruz ki ölüm var, kabirde sorgulanma var, kabirde azap veya nimet var. Belki Yüce Rabbimiz milyonda bir dahi olsa böyle halleri gösterir ki, insan ibret alabilsin. Alabilecek olanlara elbette.
***
Ölüler konuşulanı duyar
Yüce Allah dilerse, ölüler yaşayanların sesini duyabilir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Bedir savaşı sonrasında savaşta öldürülen müşrik liderlerin cesetlerinin sarkıtıldığı kuyunun başına geldi ve şöyle seslendi:
Ey Ebu Cehil, ey Ümeyye, ey Utbe, ey Şeybe Rabbinizin sizi uyardığı şeylerin gerçek olduğunu gördünüz mü?
Hz. Ömer Peygamberimiz'e (s.a.v.) şöyle sorar: Ey Allah'ın elçisi onlar artık kokmuş birer cesede dönüşmüşken seni duyarlar mı?
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: Canımı yaratan Allah'a yemin ederim ki, siz benim söylediklerimi onlardan daha iyi işitemezsiniz. Ancak onlar cevap veremezler. (Buhari, Müslim, Ebu Davud)